“Sen de mi Brütüs?” – Rehberin İnsanlığını Görünce Ne Olur?”

Bu yazımda kusurlu rehber figüründen bahsetmek istiyorum.
Mükemmel olmadan da yol gösterilebilir mi?
Bu soruyu başka bir yazar Medium blog gönderisinde soruyor ve konu üzerine fikirlerini sunuyor. Ayrıca bu yazının yazılmasına bu yazı vesile oldu. İlgili yazının bağlantısını aşağıya bırakıyorum:
https://medium.com/turkiyem/m%C3%BCkemmel-olmadan-da-yol-g%C3%B6sterilebilir-mi-fe508cdd966a
Yazının yorumlarına kendi fikirlerimi yazdım, bunun yanında ayrıca bir blog yazısında bahsetmek istedim. Aşağıdaki yazımı okumadan önce Medium’da bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Yazıdan bir parça:
“Terzi kendi söküğünü dikemez” deriz ve bunu anlayışla karşılarız. Ama…Dişleri bozuk bir dişçiye; sigara içen bir kalp doktoruna; kilolu bir diyetisyene ya da fit görünmeyen bir spor hocasına bir türlü güvenemeyiz.
Peki o zaman neden bazı en iyi felsefeciler, yazarlar, şairler kendi acılarından çıkamamış?
Neden bazıları kendi söylediklerine uygun yaşayamamış?
Belki de bilgiyle dönüşüm her zaman aynı yerde buluşmuyor. Kabul; mesele kesinlikle sadece bilmekte değil, yapabilmekte… Ama bu da her zaman o kadar kolay değil.
Terzi kendi söküğünü dikemez ama… Kumaştan anlar. Kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkarak nerede neyin patlayacağını -kumaşın patlaması gibi – bilir. Ve bu bilgi birikimi ile bize rehberlik edebilir. Yani kendi söküğünü dikemeyebilir ama dikişin nerede patlayacağını ve nasıl tamir edileceğini bilir. Bu metaforu yazımın kapak resminde de belirtiyorum.
İlgili Medium blog yazısından bir parça da şöyle:
İdealize etme ihtiyacımız epey yükseldi sanki. Bir güzellik uzmanı baya güzel olmalı mesela… Ya da en iyi satış eğitmeni, en iyi satışçı olmalı. Özellikle birinden yardım alırken, o kişiyi mükemmel sanmak, güven duygumuzu beslerken; onun da zorlandığını görmek bizi sarsıyor.
Ben şu iki kelimeye takıldım: “İdealize” ve “sarsıyor”
Bu bende direkt Lacancı bir bakış fikrini tetikledi. İlgili yazının yorumlar kısmına yazdım. Burada ise daha derli toplu bir şekilde sunmak istiyorum.
Lacan’ın Narsisistik Aşk Önermesi

Özne olarak bizler, romantik ilişkilerde narsisistik bir yatırım yaparız. Lacan’ın 3 düzen kuramı vardır: imgesel, simgesel ve gerçek. Bizim buradaki konumuz imgesel düzlem ile ilişkili.
İmgesel düzlem öznenin benliğini ve dünyayı algıladığı düzlemdir ve ikili ilişkilerin alanıdır. Lacan’ın “ayna evresi” kavramında bebek kendini aynada gördüğünde ilk kez “tam, bütün” bir benlik algılar – ama aslında bu bir yanılsamadır.
Simgesel düzlem ise dilin, kültürün, toplumsal norm ve yasaların alanıdır. Birey simgesel düzleme “dil” aracılığıyla girer ve “dil” onu böler. Çünkü dil gerçek deneyimi tam olarak kapsayamaz, ifade edilişte daima bir boşluk vardır. Özne eksiktir.
Peki bu durumun ikili ilişkilerle bağlantısı nedir?
Romantik ilişkilerde ilk etapta sevilen kişi aslında karşıdaki değildir. Kişinin kendi idealize edilmiş benliğinin yanılsamasıdır.
Misal Zeynep kendisini özgüvensiz hissediyor diyelim. Sevgilisi Ali ise “kararlı, özgüvenli, güçlü” bir imaj çizmiş olsun. Zeynep aslında Ali’yi değil, Ali’de kendi eksikliğinin – güç, özgüven eksikliği – doldurulmuş halini yani “Özgüvenli Zeynep” benliğini seviyor, yansıtılmış şekilde.
Bu narsisistik yansıtma mekanizması sadece romantik ilişkilerde değil, rehber figürleriyle kurduğumuz ilişkilerde de işler.
Kusurlu Rehber Neden Bizi Rahatsız Eder?
“Her psikoloğun bir psikoloğu vardır.” diye bir laf duymuştum. Bizim insanımızda “Psikolog depresyona girmez.”, “Kendi sorunlarını çözemiyor, başkasınınkini nasıl çözecek?” algısı var.
Bu oldukça yanlış bir algıdır. Bu durumu birçok örneğe uyarlayabiliriz.
Belli bir meslek grubundan öte geniş olarak düşünelim ve söz konusu figür “rehber” olsun.
Kusurlu rehber yani “depresyondaki psikolog”, “güzel olmayan kuaför”, “acı çeken filozof” vs. neden bizi rahatsız eder? Acı çeken filozof bizi rahatsız eder mi, emin değilim, zevk bile alıyor olabiliriz? 😁
Yukarıda anlattığım romantik ilişkilerdeki narsisistik yansıtma durumu burada da geçerlidir bana göre.
Rehberin kusurunu yani aslında insanlığını görünce idealize edilmiş benlik kırılıyor. Bu kırılma aslında kişinin kendisindeki “eksikliği” hatırlatıyor ve hissettiriyor. Yani “rehber” üzerinden bir tamlık kuran kişi, kendi eksikliği, kırılma ile beraber kendi yüzüne vurulunca rahatsızlık duyuyor.
Yani başta “psikolog”, “beni anlayan, iyileştiren, güvenli” olan “mükemmel, bilgi sahibi, bilen özne” konumunda iken “depresyondaki psikolog”, “kendine faydası olmayan bana nasıl faydası olacak” çıkarımı doğrultusunda “kusurlu rehber” konumuna geçebilir. Başta psikolog danışanın hayatında hissettiği “anlaşılmıyorum” eksikliğini gideren bir özne olabilir, bu bir tamlık yaratır ama daha sonra “kendi depresyonu olan bir psikolog” (aslında bu kendisini anlamayan beni nasıl anlasın düşüncesi olabilir) bu tamlığı kırar, kişinin kendi eksikliğini hissetmesine yol açıp rahatsızlık verebilir.
Burada başka bir durumdan da bahsetmek gerekir. Çıkarım olarak bahsettiğim inanç, bir tür bilinçdışı “eksikliği bastırma” mekanizması olarak da işliyor olabilir. Bu savunma mekanizmasının çöküşünde yani rehberin kusurlu oluşu gün yüzüne çıktığında rahatsızlık duyuyor kişi.
Burada başka bir dinamik de devreye giriyor olabilir: otoriteye bağlılık. Lacan’ın kuramında “Büyük Öteki” (Big Other) kavramı, öznenin kendini tanımladığı referans noktasını ifade eder. Psikolog, filozof, lider gibi figürler bu “Büyük Öteki” konumuna yerleşir.
Bu bir güvenlik hissi yaratır çünkü ‘Öteki’nin eksiksiz olduğu varsayımıyla özne de bir tür tamlığa ulaşabileceğini hisseder. Ancak rehberin kusurlu olduğu anlaşıldığında, ‘Büyük Öteki’nin de eksik olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu, simgesel düzenin temelindeki eksikliği – yani hiçbir otoritenin, hiçbir bilginin, hiçbir sistemin tam olmadığını – gözler önüne serer. İşte bu yapısal eksikliğin fark edilmesi, özneyi varoluşsal bir belirsizlikle yüz yüze bırakır ve derin bir rahatsızlık yaratır.
Sonuç
Peki bu farkındalık bize ne kazandırır?
Belki de kusurlu rehberlere karşı duyduğumuz rahatsızlığın aslında kendi içimizdeki eksiklikle yüzleşme korkusu olduğunu anlayabiliriz. Terzi kendi söküğünü dikemeyebilir ama kumaştan anlar. İnsanlık payımızı kabul etmek, hem kendimize hem de rehberlerimize karşı daha gerçekçi ve şefkatli olmamızı sağlayabilir. Sonuçta mükemmellik yanılsaması yerine, eksiklikle birlikte yaşayabilmeyi öğrenmek belki de en büyük rehberlik olabilir.
Kalın sağlıcakla! ❤️
Sizce kusurlu bir rehber, rehberlik yapabilir mi? Yorumlarınızı bekliyorum!
Instagram: caner_kosedag
Bluesky: canerkosedag
Bir yanıt yazın