Dilimin Varamadığı Yer: Bir Otobüs Hikâyesi Caner kösedağ Blog yazısı Jacques Lacan Sembolik Düzen

Dilimin Varamadığı Yer: Bir Otobüs Hikâyesi

Dilimin Varamadığı Yer: Bir Otobüs Hikâyesi Jacques Lacan Sembolik Düzen Gerçek Düzen Caner Kösedağ
Source: Created via AI by the Author — Dilimin Varamadığı Yer: Bir Otobüs Hikâyesi

Selam! Sadece içimden geçen birkaç şeyi yazacaktım. Bir çeşit günlük ama açık hali. Bir tür içsel sorgulama yazısı da diyebilirsiniz.

Yazım sonrası not: Bu yazı bir yerde planlı giderken serbest yazım ile yazmaya evrildi. Yani dil, ton ve yazının verdiği hava değişken olabilir. Dağınık bir yazım oldu. Ama düzeltmeyeceğim, çünkü bunun daha doğal ve samimi olduğunu düşünüyorum. Teşekkür ederim.

Bu yazıya kaynak olan 2 şey var. Biri Hawaii Gunlugu’nun sıradanlığın da anlatılabilir yanı olduğunu söylemesi, diğer ise Tuğba Güner’in aşağıdaki Medium yazısı:

Garip Gelin – Tuğba Güner


Sıradanlığın da içinde anlatılabilecek şeyler elbette var. Ama aklımdan bu hiç geçmedi. Yani böyle biri söyleyince mantıklı geliyor ama şahsen hiç aklımdan geçmemişti. Evet, yeni deneyimlerimi yazıyorum ama sadece otobüste giderken hissettiğim şeyleri aktarmak farklı olur sanırım. En azından benim için…

Şu şekilde açayım demek istediğimi… Öncelikle yukarıdaki hikayeyi okumanız daha etkili ve bağlamı kuvvetlendirici olabilir.

Hikayeyi ben okurken, evet, insan bir üzülüyor, garip oluyor. Ama en sondaki o cümle beni baya etkilemişti. Yani böyle hayatların gerçekten var olduğu düşüncesi… Evet, biliyorum, varlar, yaşandılar, yaşanıyor da hala. Ama bilmiyorum, böyle birini göz önünde tutunca daha mı etkili oldu ne? Buna da küçük bir parantez açacağım.

Dilimin Varamadığı Yer: Bir Otobüs Hikâyesi

Biz annemle hastaneye otobüsle gidiyorduk. O solumda, ben sağında, en arka koltukta gidiyorduk. Ona yaşlı bir adamın, 70’lerinde olan, hala geceleri “anne” diye sayıkladığını söyledim. O da bir durdu ve gözünden yaşlar akmaya başladı. Hani sulandı ve ben biraz “yalandan” kızmasam ağlayacak otobüste.

Ben de çok kötü oldum açıkçası. Hani, bilemiyorum. Size de, şu an bu yazıyı okuyan okurlara da nasıl açıklayabilirim bilmiyorum. Çok hani dedim sanırım. Olur ya, bazı hisler, haller yaşarsınız ama dile varmaz. O suretle bu yazıyı yazıyorum. Kaç gün geçmiş bu otobüs yolculuğundan ama ben bunun yazısını yazayım dedim ve dilim hala açıklamaya varmıyor, varamıyor.

Sanırım bu durumum Jacques Lacan’ın (Fransız psikanalist) kuramı perspektifinden açıklanabilir az buçuk. Onun kuramı “Bilinçdışı dil gibi yapılanmıştır.” üzerine kuruludur. Dilin, toplumun, normların, kuralların olduğu bir düzen tanımlıyor ve buna “sembolik düzen” diyor. “Gerçek” diye tanımladığı kavram ise dilin kapasitesinin yetmediği, bireyin ulaşamadığı travmatik, kaotik, acı dolu düzlem. İşte bu dilimin varamaması, “Gerçek”i az buçuk da olsa hissettiğim ve dilin harbiden de kapasitesiz kaldığı bir hal olabilir. Çok sıkmak istemem ama bu durum nezdinde Lacan’a da bir pas vermek istedim.

Annemin ağlaması ise garip şeyler yaşattı bana da. Yani otobüsteyiz, ağlıyor. O rahmetli nenemi özlediği için ağlıyor, elle tutulan bir şey var. O üzülüyor, özlüyor. Tam olarak empati kuramasam da “belirli” olan birtakım duygular yaşıyor. Ama benim yaşadığım duyguların “belirsizliği” yahut “garipliği” farklı -yani bana göre. Ben neden otobüste o şekilde garip hissettim?

Şu an bir düşününce ağlamasına sebep olan duyguları yaşamasına sebep olan düşüncelerin var olmasını sağlayan tetikleyici ben ona sunmuştum. Bunun bir suçluluk duygusu olabilir. Peki nenem yaşıyor olsaydı yine suçluluk hisseder miydim acaba? Yani annem yine ağladı diyelim, ben yine suçluluk hisseder miydim? Bu paragrafın ilk cümlesindeki zincir acaba yanlış mı yahut eksik mi? Acaba, nenem, annemin annesi, hayatta olmadığı için ve benim de annem olduğu için ve annesi olmayan annemi ağlamasını tetikleyen ben olduğum için mi suçluluk duydum?

Yani şefkat vereni olmayan şefkat verenimi ağlattığım için mi bir tür suçluluk duydum?

(Şu an tamamen serbest yazım ile yazıyorum.)

Acaba bu suçluluk üzüntü odaklı bir suçluluk mu? Kusura bakmayın sadece bir bakış açısı, acaba bu suçluluğumun kökeninde sado-mazoşistik arzular mı var? Yani demek istediğim, şefkat vereni olmayan birini şefkat vereni olan biri olarak üzdüm; ayrıca bu üzdüğüm kişi benim kendi şefkat verenim… Yani bir tür bilinç dışı sadistik dinamik kökenli… Yani bu sadizmi barındırdığım için bunun dışa yansıması suçluluk mu? Aynı zamanda bu suçluluğu yaşarken kendime de bir tür duygusal acı yaşattığım için dolaylı olarak mazoşisttik bir dinamik mi söz konusu acaba? Bu aynı zamanda Lacan’ın jouissance (acı ile hazzı aynı anda yaşama hali) deneyimiyle de örtüşüyor.

Yahut tüm bu dediklerim saçmalık ve sadece annemin ağlamasına sebep olduğum için suçluluk yaşadım.


Bir diğer konu da şuydu. Böyle hayatların yaşandığını bilmeme rağmen neden ilgili o hikayeyi okuyunca ekstra farklı bir hal yaşadım. Bu belirsiz yaşantıların bize sağladığı dolaylı rahatlığı kıran belirli öznenin varlığı ile açıklanabilir. Çok afili bir cümle mi oldu bilmiyorum ama amacım bu değil. Demek istediğim o yaşantılardan bir tanesinin hikayesini okudum ve o yaşantıdaki biriyle -gerçek anlamda olmasa bile- bir bağlamda tanışma fırsatı buldum. Yani özneyle doğrudan irtibat kurdum.

Göremediklerim için üzülmüyorum çok, dürüst olayım. Güçlü duygular yaşamıyorum. Ama birebir etkileşimde, sadece bir yazı olsa bile, insanı etkiliyor. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi acaba? Yani göremediklerimiz için aynı duyguları yaşamayıp göz ardı etmek sağlığımız için iyi bir şey olmakla beraber bizi vurdumduymaz mı yapar yoksa bu bizim için olması gereken şey mi?

Diğer yandan yine Lacan’a pas vermek gerekirse… Lacan’a göre, insan kendisini Öteki üzerinden tanımlar. Öteki burada toplum, din, normlar, dil vs. oluyor. Sembolik düzende, daha anlaşılabilir yazmam gerekirse toplumsal düzendeki yapılar üzerinden kendimizi tanımlıyoruz. Yani belirsiz olanlar (yaşantılardan bahsediyorum), bizim için, kendimizi tanımlayamayacağımız, buna imkan vermeyen özne yapıları olduğu için (belki özne bile değiller, çünkü belirsizler) ben de sadece gözümün önündekinden etkileniyorum. Ama kendimi tanımlayacağım bir özne ile birebir etkileşimde güçlü duygular yaşıyorum. Toplumsal düzende, bize göre yer edinmemiş yapılar bizde etkisiz olup bizim sembolik (toplumsal) düzenimizde yer edinmiş yapılar bizde etkili olduğu için mi acaba ben sadece etkileşimde bulunduklarım için güçlü duygular yaşıyorum.


Evet! Biraz karışık bir yazı oldu, farkındayım. Serbest yazım ile Lacan vs. yazacağım hiç aklımda bile değildi. Ama bazen parmaklarım klavyede gezinirken bu oluyor. Akıyor, gidiyor. Umarım sizi sıkmamışımdır ve okurken az bir şey de olsa etki bırakmıştır. İyi günler dilerim!

Instagram: @sarrkastikKedyy

X: @sarrkastikKedyy

Medium: @canerkosedag

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir