Sultangazi’deki bir moto-kuryeden Bey olan Necip’e…

Selam! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir! İyi değilseniz de, umarım ki yaşadığınız acı veya kötü şey sizin dönüşüm aracınızdır.
Necip’in acısı onu Necip Bey yaptı, sizin acınız da sizi benzer şekilde daha iyi bir yere getirir umarım.
Evet! Bu yazımda siz okurlarıma Can Bonomo’nun ilk romanı olan Ateşli Silahlar ve Bilardo isimli kitaptan bahsedeceğim.
Öncelikle arka kapak yazısını yazayım:
Necip, birinin “bey”i olmak istiyordu. Babası Peyami Bey de “bey” statüsünde bir adam sayılmazdı mesela. İşlemediği bir suçtan dolayı sadece gururu yüzünden sekiz sene hapis yatmış bir adam kimin “bey”i olabilirdi ki. “Bey” dediğin dışarıda olurdu bir kere. Özgür bir kısrak gibi, tunç bilekli bir efe gibi hayatın içerisinde, her güzel şeyin köşesinde olurdu.
Necip hâlâ telefonunun ekranına bakıyor ama ekranı görmüyordu. Kalbi çok hızlı çarpıyordu nedense. “Havadan…” diye düşündü. Mevsim sürekli değişiyordu. Üç ay, mevsimler için çok kısa bir süreydi. İşte kimseye şikâyet edemeyeceği bir problem daha. Yatağında doğruldu. “Keşke geri yatabilsem,” diye düşündü. O da paraylaydı.
Necip istediği zaman yatıp kalkabilmek, istediği yerde yatıp kalkabilmek, Necip kendi kendisinin efendisi olmak istiyordu. Yazın başka, kışın başka parfüm sıkmak, sıra sıra gömleklerin dizili olduğu bir gardroba sahip olmak, “Necip Bey” olmak istiyordu…Gölgede kalan küçük kardeşler, egosantrik ebeveynler, pahalı saatler, inip çıkan dijital göstergeler, süper yatlar, single maltlar, damacana ve anksiyete… Modern Robin Hood’lara yer var mı bu hayatta?
Bir moto-kuryenin Sultangazi’nin dar sokaklarından kripto para dünyasına uzanan yolculuğu, bir yandan maddi çıkmazlarla dolu hayatın gerçeklerini gözler önüne sererken diğer yandan varoluşsal kaygıların absürd komedisine dönüşüyor: Can Bonomo, modern dünyanın başarı takıntısı, sınıf atlama çabası ve köşeyi dönme hayallerini ruh ve sinir hastalıklarıyla harmanladığı ilk romanı Ateşli Silahlar ve Bilardo’yla karşınızda…
Arka kapak yazısından anladığınız üzere modern dünyanın sistemine eleştiri getiren absürt mizahla yazılmış bir romanı konuşuyoruz.
Podcast yayını ile mizahını kavradığımız, şarkıları ile de kaleminin güçlü olduğunu anladığımız Can Bonomo, bu romanında sizi güldürüyor da hüzünlendiriyor da. Bu gülme ve hüzün sıradan yüzeysellikte olmadığı benim için. Yani güldüğüm zaman çoğu zaman yüzümde acı bir gülümseme vardı. Tabii komik şeyler de vardı ama “Vay anasını!” dediğim çok zaman oldu. Yani hüzünlü, mizahi ama acı, saçma sapan bir hal yaşadım yani okurken. Kimisi için bu abartı olabilir ama kitabın içine girip kendinizden bir şeyler bulduğunuz zaman yüzeysel hisler sizin için daha da derinleşiyor. Hüzünlü olduğum zaman ise ana karakter Necip için cidden üzüldüğüm sayfalardı.
Sürprizbozan (spoiler) vermeden kısaca kitap hakkında düşüncelerimi aktarıp yazıyı bitireceğim.
Kitap İncelemesi: Ateşli Silahlar ve Bilardo
Kitapta psikiyatrik sorunlar çok iyi bir şekilde araç olarak kullanılıyor. Karakterlerden, Necip ve birtakım sürprizbozan olacak karakterin anksiyetesiyle konuşması üzerinden bir hikayeleştirme ile zor durumlarda hayata tutunma içgüdüsünü kritik anlarda sorun çözücü olarak kullanması ve bunu sokak ağzıyla, konuşma ağzı tarzı yazımla yazması; Can Bonomo’nun samimiyetini hissettirmesinin yanında farklı bir tat da eklemiş romana -ki bu tat da kitaba hızlıca bağlanmanızı sağlıyor.
Kitabın dili pek tabii dediğim gibi akıcı. Üç beş günde bitebilecek bir kitap eğer normal hızda okuyorsanız. Ben yeteri kadar vakit ayıramadığım için daha uzun sürdü. Bu akıcılığın nedeni yine sokak ağzıyla yazılmış olması. Yani sanki bazen Necip’in sinirine, üzüntüsüne, bitikliğine, dibi boylamışlığına öyle bir ortak oluyorsunuz ki… Şefim bunu çok iyi becermiş.
Karakterlerin, başta Necip olmak üzere, iç dünyalarını size iyi bir şekilde yansıtıyor. Betimlemeler, tanıdık ağız kullanımı ve tanrısal anlatıcı gibi unsurlar empatinin dibini yapmanızı sağlıyor. O kadar ki, ben okur olarak, Berhan isimli karakterden aşırı gıcık kaptım. Fena uyuz oldum. Necip gibi…
Sınıf çatışmalarını, modern dünyanın baskıcı hali hatrını, toplumsal beklentileri, Sultangazi’deki birinin perspektifinden ilk romanı olmasına rağmen etkileyici bir tarzda işleyen Can Bonomo’ya olan sevgim bir seviye daha arttı.
Okuduktan sonra şu oluyor: hayatın anlamı nedir, neden insanlar bu kadar hırslı, neden insanlar hep bir yere yetişecekmiş gibi davranıyor, neden insanlar kendi konumunun hakkını vermeden üste çıkmaya çalışıyor?
Bu soruları sordurtan absürt mizahla yazılmış bu samimi romanı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Instagram: @sarrkastikKedyy
Medium: @canerkosedag
Bir yanıt yazın